İstirdat ve Tespit Davaları Emsal Karar içeriğine kurumsal sayfamızdan erişebilir ve detaylı bir şekilde tüm konuyu inceleyeceğiniz bu içerikteki benzer hususlar için Gülsün Hukuk avukatlarına danışabilirsiniz.

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ :25/06/2021
YAZIM TARİHİ :05/07/2021

Davacı tarafından davalılar aleyhine Konya Asliye … Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ve birleşen dosya ile açılan istirdat ve tespit davasında 28/10/2020 tarihinde tesis edilen karara karşı tarafların istinaf kanun yoluna başvurması üzerine üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;

DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı …’nın evli olduklarını, müşterek sağ 3 çocuklarının olduğunu, davalıdan kaynaklanan nedenlerle evlilik birliğini sonlandırma kararı aldıklarını, 09/03/2018 tarihinde anlaşmalı boşanma protokolü düzenleyerek imzaladıklarını, müvekkilinin 09/03/2018 tarihinde Akşehir … Asliye Hukuk Mahkemesinin… esas sırasında kayda alınan boşanma davasını açtığını, 12/03/2018 tarihinde davanın duruşmasının yapılacağını, anlaşma protokolünde sözü geçmeyen keşidecileri … ve …, lehtarı … (davalı) olan her biri 16/08/2017 tanzim tarihli her biri 200.000,00 TL bedelli 31/03/2018, 30/04/2018 ve 30/09/2018 vade tarihli toplam 600.000,00 TL bedelli bonoları lehtar olan davalının cirolayıp imzalayarak (beyaz ciro ile) bonoları müvekkiline anlaşmalı boşanma kapsamında teslim ettiğini, müvekkilinin 12/03/2018 günü yapılacak duruşma için …’dan …’e hareket ettiğini, bu ara evden uzaklaştırma cezası olan davalının cezaya rağmen çilingir marifetiyle bonoların bulunduğu konuta girerek bonoları kimsenin olmadığı bir saatte evden çaldığını, kamera kayıtları ve tüm delillerin bunu gösterdiğini, bu konuda Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca şikayetleri üzerine soruşturmalar başlatıldığını, davalının boşanma ile ilgili parasal sorumluluklardan kaçmak için bonoları çaldığından bahisle sözü geçen 3 adet bononun davalıdan istirdadına, bu taleplerinin yerinde görülmemesi halinde davalının müvekkiline borçlu olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle;yukarıda belirtilen kök dava dosyasındaki dava dilekçesindeki hususları tekrar ederek kök dosyadaki davalı …’nın çaldığı 3 adet bonoyu (beyaz cirolu hali ile) davalı …’e teslim ettiğini, davalı …’ in bonoları tahsile kalkabileceğini ve davalı … in tüm olayları bildiğinden ve kötü niyetli olduğundan bahisle sözü geçen 3 adet bononun davalı …’den istirdadına, bu taleplerinin yerinde görülmemesi halinde davalının müvekkiline borçlu olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının bonoların yetkili hamili olmaması nedeniyle dava ehliyeti olmadığını, davacının iddiaları hakkında herhangi bir yazılı delili olmadığını, boşanma protokolünde bonolardan hiç söz edilmediğini, bonoların protokolde geçmemesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığını, boşanma protokolünün davacının vekili tarafından hazırlanıp kaleme alındığını, boşanma protokolüne bonoların yazılmamasının düşünülemeyeceğini, iddiaların gerçek dışı olduğunu, müvekkilinin müşterek konuta bonoları çalmak için girmediğini, şahsi eşyalarını almak için girdiğini, dava konusu bonoların davacı ile herhangi bir ilgilerinin olmadığını, bonoların hiçbirinde davacının isim ve imzasının dahi olmadığını, bonoların çalındığı iddiasının tamamen iftira olduğunu ve bonoların lehtarının ve hak sahibinin müvekkili olması nedeniyle bonoları çalmasına gerek olmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili …’in kök davanın davalısı …’dan aralarındaki ticari ilişki gereğince dava konusu 3 adet bonoyu ciro yoluyla ve iyi niyetli hamil sıfatıyla edindiğini, hamil olan müvekkilinin herhangi bir kötü niyetinin olmadığını, dava dilekçesinden geçen diğer iddialardan müvekkilinin bir bilgisinin ve ilgisinin olmadığını ve davacının iddialarının doğru olmadığından bahisle müvekkili … hakkındaki davanın da reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; hem asıl davanın hem de birleşen davanın hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, taraflar arasındaki somut olayın gelişiminin defaatle dosya içine anlatılmaya çalışıldığını, özetle tekrarlamak gerekirse davacı …, davalılardan … ile anlaşmalı olarak boşandığını, davaya konu kambiyo evraklarını boşanmaya karşılık olarak tazminat olarak aldığını, boşanma kararının olduğu gün davacı müvekkili, … İlçesinden …’e duruşmaya geldiğinde de, duruşmaya gelmeyip de …taki müşterek eve gelen davalı …’nın, bu senetleri evden aldığını, davacı eve geldiğinde senetleri bulamadığını ve böylece fiilen kandırıldığını, davadaki esas maddi gerçek ve vakıanın bu şekilde olduğunu, konuyla ilgili yaptıkları ilk suç duyurusunun, resmi nikahlı eşin kendi evine girmesinin suç teşkil etmemesi nedeniyle takipsizlikle sonuçlandığını, devamındaki suç duyurularının da önceki takipsizliğe atıf yapılarak maalesef hiçbir şekilde incelenmeden, redle sonuçlandığını, arkasından bu hukuk mücadelesi başlatıldığını, önce davalılardan …’ya karşı istirdat davası açıldığını, devamında da diğer davalı …’den öncelikle istirdat olmadığı takdirde bu miktar kadar borçlu olduğunun tespitine karar verilmesinin istendiğini, yerel mahkemenin gerekçesinde söz konusu bonoların tahsil edildiğinin müvekkili tarafından bilindiğinin kabul edildiğini, bu yönde herhangi bir kanıt olmamakla birlikte müvekkilinin bu durumu yargılama sırasında öğrendiğini, üçüncü iyiniyetli kişilere karşı dava açması da söz konusu olamayacağı için yalnızca her iki davalı yönünden istirdat talebinde bulunduğunu, öncelikle dava dilekçelerindeki ve sair tüm dilekçelerinde somut vakıanın birden çok kez tekrar edildiğini, dilekçelerinin sonunda da istirdat taleplerinin açıkça vurgulandığını, buradaki amacın elinde ise bonolar olmadığı takdirde bono miktarlarının istirdadının olduğunun gayet açık olduğunu, olmadığı takdirde ikincil talepleri olan bu miktar kadar kendisinin borçlu olduğunun tespitinin istendiğini, yerel mahkemenin taleplerini hukuken bu şekilde yorumlaması gerektiğini, bir an için bir talepte karışıklık olduğu mahkemece kabul edilmesi halinde dahi taraflarına kesin ve belli bir süre verilerek somutlaştırma ve taleplerini açıklattırma yapması gerekli olduğunu, bütün bu usul kurumları işletilmeden hükme çıkılmasının usulen doğru olmadığını düşündüklerini, davacı tarafın adil yargılanma ve iddiasını ileri sürme hakkı tanınmadığını, dava tarihi itibariyle bonoların kimde ve nasıl olduğu hususunda davacının net bir bilgisi bulunmadığını, yine istirdat ve menfi tespit davaları sürekli birbirine geçişken davalar olup bir talep olmasa dahi mahkemece kendiliğinden bu geçişlerin yapılmasının kabul edilmesi gerektiğini yine yemin deliline dayanmak istedikleri defalarca talep edilmesine rağmen bu yönde yemin kanıtına da başvurulmamış olmasının da ayrı bir usuli bozma nedeni olduğunu düşünmekte olduklarını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkeme kararının açıkça usul ve yasaya aykırı olduğunu, ispat edilemeyen her iki dava ve terditli taleplerin ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı yan davaya konu ettiği senetlerin müvekkili … ile boşanmasının karşılığı olarak müvekkili … tarafından kendisine verildiğini ancak bu senetlerin müvekkili tarafından davacıdan hırsızlanmak suretiyle geri alındığını iddia ettiğini, davacı dava konusu senetlerde yetkili hamil olmayıp davacı sıfatına haiz olmadığını, iş bu davada (iddiaları kabul anlamına gelmemekle birlikte) davacının senedin ziyaı sırasında veya senedin ziyaı öğrenildiği anda senette yer alan hak sahibi konumunda bulunulmasının şart olduğunu, öncelikli olarak; davacı dava konusu senetlerde hak sahipliği olduğunu ve yetkili hamil olduğunu ispat etmesi gerekmekte olup ispat edilemediğini, dava konusu senetlerin tarafların boşanmalarının karşılığı teminat olarak verildiği iddiasının yazılı belge ile ispat edilmesi gerekmekte olup buna dair yazılı bir belge sunulmadığı gibi senetlerin tarafların boşanmalarının teminatı olarak davacıya verilmediğinin boşanma anlaşma protokolü ve boşanma dava dosyası ile de sabit olduğunu, dava konusu senetlerin davacı ile bir ilgisi bulunmadığı gibi dava konusu senetlerin tarafların boşanmaları karşılığı olarak davacı kadına müvekkili tarafından verilmediğini, dava konusu senetlerin tarafların boşanmalarının karşılığı olarak davacı kadına verildiği iddiasının gerçek olmayıp bu iddianın davacı tarafça yazılı belge ile ispat edilmesi gerektiğini, dava konusu senetlerin boşanmanın karşılığı olarak davacı kadına verildiğine yönelik yazılı bir belge bulunmadığı gibi; dosya kapsamında mevcut 09/03/2018 tarihli boşanma anlaşma protokolü ile 12/03/2018 tarihli boşanma ilamı ile de sabit olduğu üzere; davacı … ve davalı … ile davacı …’nın vekili huzuruyla boşanma davasının anlaşmalı olarak sonuçlandırıldığını, boşanma ilamı ve boşanma anlaşma protokolü açık olup taraflar karşılıklı olarak anlaşarak maddi olarak sadece davacı ve müşterek çocuklar için nafakaya hükmedilmesine karar verildiğini, davacının iddiasının aksine ; boşanma ilamı ve boşanma protokolü açık olup dava konusu yapılan senetlerin davacı ile ve tarafların boşanması ile bir ilgisi bulunmadığını, dava konusu senetler tarafların boşanması karşılığı davacıya verilmiş olsa idi davacının vekilinin hazırladığı ve davacının ve vekilinin hazır bulunduğu boşanma davasında meblağ olarak oldukça yüksek 600.000 TL bedelli senetlerin boşanma hükmünde ve anlaşma protokolünde yer almamasının düşünülemeyeceğini, müvekkili …’in de iyiniyetli hamil olduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararın kaldırılmasına asıl ve birleşen her iki davanın da esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava ve birleşen dava bono istirdadı ve tespit istemlerine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.

Dosya kapsamına göre asıl dosyada davacının davalı … ile boşanmalarına karşılık olarak davalı …’nın kendisine keşidecileri başkaları olan her biri 200.000,00 TL bedelli 3 adet toplamda 600.000,00 TL bedelli bonoları verdiğini daha sonra ise eve girerek söz konusu bonoları kendisinden çaldığını iddia ederek bonoların istirdadını olmadığı takdirde terditli talebi olarak davalı …’nın kendisine borçlu olduğunun tespitine karar verilmesini talep ettiği,birleşen dosyada ise davacının bonoların davalı …’e ciro edildiği bu davalının olayları bildiği, kötüniyetli olduğu iddiasıyla davalı …’den bonoların istirdadını olmadığı takdirde terditli talebi olarak davalı …’in kendisine borçlu olduğunun tespitine karar verilmesini talep ettiği, ilk derece mahkemesince hem asıl hem de birleşen dosyada davacının ilk talebi olan bonoların istirdadı talebinin, davacının, davalı …’ya karşı 26/03/2018 tarihinde açtığı dava tarihinde ve yargılama boyunca bonoların …’nın uhdesinde olmayıp, 03/10/2018 tarihine kadar bonoların diğer davalı …’in uhdesinde olduğu, davacının, davalı …’nın elinde olmayan bonoları iade istemesinde (istirdadında) hukuki yararının olmadığı, davacının, diğer davalı … e karşı 11/03/2019 tarihinde açtığı dava tarihinde ve yargılama boyunca bonoların …’in de uhdesinde olmayıp bonoların vade tarihlerinde birleşen son davadan çok önce tahsil edildikleri ve bonoların bankaca keşidecilerine iade edildikleri, davacının, davalı …’in elinde olmayan bonoları iade istemesinde de (istirdadında da) hukuki yararının olmadığı gerekçesiyle hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

Bilindiği üzere, medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırma-malıdır. (Arslan, Ramazan; aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, önsöz VII) Hukuk Genel Kurulu’nun 26.04.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K.sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir. (Rechts-schutzbedürfnis) Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır. Öte yandan, bu hukuksal yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir (Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, s.135)

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1.fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır. Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.

Bu ilkeden hareketle, dava şartı olarak hukuki yararın varlığının, mahkemece, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olaya veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir. Bu sayede, iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme)’nin 6.maddesi ve 1982 Anayasası’nın 36. maddesinde düzenlenen “hak arama özgürlüğü” nün dürüstlük kuralına uygun kullanılması sağlanabilecek; bu durum, haksız davalar açmak suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence oluşturacaktır. Dava açmaktaki hukuki yarar; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca açılacak davanın, ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin hakkına ulaşmak için mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan söz edilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez. (Pekcanıtez, H./Atalay, O./ Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s.297) (Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 16/06/2021 tarih, 2021/1589 Esas- 2021/3329 Karar sayılı ilamından)
Yukarıda yapılan açıklama ve dosya kapsamı dikkate alındığında; davacının gerek asıl ve gerekse birleşen davada senetlerin istirdadını talep etmede hukuki yararının bulunmadığından bahsetmek mümkün değildir. Bu nedenle ilk derece mahkemesinin davacının talebi ile ilgili esasa ilişkin delilleri topladıktan sonra değerlendirme yapması gerekirken hukuki yarar dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi hukuka uygun olmadığından tarafların istinaf taleplerinin kabulü ile HMK’nın 353/1.a.4 maddesi gereğince; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dava dosyasının taraflar arasındaki ihtilaf ile ilgili esasa ilişkin delillerin toplanması ve değerlendirilmesi sonucunda karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Tarafların istinaf taleplerinin KABULÜ ile; Konya Asliye … Ticaret Mahkemesi’nin 28/10/2020 tarih …Esas … Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davalı … tarafından yatırılan 59,30 TL ve davalı … tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde yatıran davalılara iadesine,
4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5- İstinaf başvurusunda bulunan taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/3 maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 25/06/2021 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip … e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır